LOCATION: Ankara / Turkey
CLIENT: Middle East Technical University
CATEGORY: Competition / Urban Design / Public Space / Park / Landscape / Structure
STATUS: National Invited Competition (Honorable Mention)
AREA (OUTDOORS): 13.200 sqm
TIMETABLE:
Competition: April 2018
DESIGN OFFICE/S
Studio Evren Başbuğ Architects
CREDITS:
Architectural Concept:
Evren Başbuğ (Lead Architect / Studio Evren Başbuğ Architects)
Oğuzhan Zeytinoğlu (Architect / Studio Evren Başbuğ Architects)
Duygu Kısacık (Architect / Studio Evren Başbuğ Architects)
Oğuz Bodur (Architect / Studio Evren Başbuğ Architects)
Yrd. Doç. Dr. Ece Akay Şumnu (Sculptor)
Architectural Design Group:
Evren Başbuğ (Lead Architect / Studio Evren Başbuğ Architects)
Oğuzhan Zeytinoğlu (Architect / Studio Evren Başbuğ Architects)
Duygu Kısacık (Architect / Studio Evren Başbuğ Architects)
Oğuz Bodur (Architect / Studio Evren Başbuğ Architects)
Yrd. Doç. Dr. Ece Akay Şumnu (Sculptor)
Burcu Taşlı (Architect)
Sara Kerimi (Architect)
Duygu Damla Ayhan (Undergraduate Student)
Consultants:
Rüya İpek Balaban (Architect)
Ceyhun Baskın (Architect)
Dilşad Kurtoğlu (Architect)
Özcan Kaygısız (Architect)
[ Text is only avaliable in Turkish ]
Organik Bellek
Yerleşkeye girer girmez hissederim hep bunu. Ama her seferinde, istisnasız... Önce o müthiş sessizliği ve ardından burada hiç yalnız olmadığımı.
Tuhaf bir his bu. Tek başımayım ama bildiğim, tanıdığım herkes burada, benimle sanki. Evimde, güvende gibi. Oysa ki ağaçlardan başka kimse yok yanımda. Her yanım ağaç, göz alabildiğine. Orman gibi... Yerleşke ve ağaçlar arasında ta en başta kodlanmış bir ilişki var sanki. Ağaçsız düşünemiyorum burayı. Her öğrenci için bir ağaç var mıdır acaba burada? Gelmiş geçmiş bütün öğrenciler için birer ağaç yani. Hatta henüz gelmemiş olanlar için bile... Mümkün mü?
Bozkırın ortasında yaratılan ormanın hikayesi anlatılır hep. Mucize gibi bir şey çünkü. Dikmek yetmiyor ki. Ağacın yerini sevmesi, kök salması, ayaz yemesi, rüzgara direnmesi, hayatta kalması gerek. Bu okul verimli bir toprak gibi. Bir kez toprağa düşen burada kök salıyor. Ağaçlar ve öğrenciler… Ne kadar da benziyorlar birbirlerine. Topraktan besleniyor, büyüyüp olgunlaşıyorlar. Öğrenciler belki görünürde göçüyorlar zamanı gelince ama hepimiz biliyoruz ki aslında hiçbirimiz ayrılamadık oradan, hala kök saldığımız yerdeyiz.
Orada ağaçlarla birlikteyiz. Her birini tanıyoruz, her ağaçta anımız var. Hala beraber nefes alıp veriyoruz. Ortak bir bellek üretiyoruz: ‘Organik Bellek’. Her gün, her saat, her dakika; yaşadığımız sürece... İşte bu ODTÜ’yü var eden şey. Sessizliğin içinde yalnız olmama hissinin, güvende olma hissinin arkasında bu bellek var.
Öneri, bu organik belleğe ve bu belleğin iki paydaşına, ağaçlara ve insanlara dair mekansal bir fikir egzersizi sunuyor. Alandaki mevcut ağaçlar, yeni mekansal kurgunun odağına yerleşiyor. KKM ve çevre bağlantılarını sağlayan temel yaya hareket aksları tanımlandıktan sonra geriye kalan yeşil alanlar bir ızgara sistemiyle parçalanarak farklı kotlara oturan modüllere ayrılıyor. Prensip olarak ağaç içeren modüllerin üst kotları, ağaç toprak üstü gövde kotlarına göre belirleniyor. Modüllerin üst yüzeyleri sistematik olarak çim, çalı, çakıl, ahşap gibi farklı peyzaj ögeleriyle çeşitlendirilerek alanda alternatif kullanımlar sunuluyor. Genel formu itibariyle alandaki düzenleme, mevcut halinden daha verimli kullanılabilecek bir amfitiyatroyu andırıyor.
Yapılan düzenleme, üzerinde özel olarak konumlandırılmış ve kendi anlam katmanını yaratacak bir sanat objesine, veya şartnamede talep edilen temaya (Atatürk ve Eğitim) doğrudan referans içeren anıtsal ya da törensel bir cevap içermiyor. Bu bilinçli bir tercih. Aksine, şartnamenin bu anlamdaki temsiliyet taleplerine, bu yazının ilk bölümünde açıklanan kavramsal çerçevesiyle birlikte mekansal düzenlemenin kendisi, bir bütün olarak cevap vermeyi deniyor. Bu haliyle önerinin bir ‘karşı anıt’ denemesi olduğu söylenebilir.
Üst kotta kavşak tarafında oluşturulan yaya odağında, zeminde bir platform olarak başlayıp peyzajın içinde usulca eriyen çelik (korten çeliği) şerit bu ‘karşı anıt’ denemesinin imleci. Üzerinde perfore edilmiş harflerle Atatürk’ün veya tanınan birinin alıntılanmaya değer bir sözü değil, birkaç tematik ‘hashtag’ ile birlikte José Mauro de Vasconcelos’un ‘Şeker Portakalı’ öyküsünden insana, ağaçlara ve ilişkilerine dair bir bölüm yer alıyor:
' Nerenle konuşuyorsun? ' dedim.
' Ağaçlar aynı anda her yanıyla konuşurlar.
Yapraklar, dallar ve kökleriyle birlikte. Görmek ister misin?
Kulağını gövdeme daya, kalbimin atışını dinle. '
Comments